Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Afet Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin kurucusu, Geomatik Mühendisliği’nden Prof. Dr. Şenol Hakan Kutoğlu, geliştirdikleri afet radar uydularından elde ettikleri Türkiye’nin yer kabuğu hareketleri haritasıyla ilgili önemli açıklamalarda bulundu.
enerji biriktirmesinin ana sebebi; bu da depremle sonuçlanıyor.” diyen Kutoğlu, İzmit’ten başlayıp Tekirdağ’a kadar uzanan bölgede aynı hareket mekanizmasının olduğunu ve bu durumun Marmara Denizi’ndeki enerji birikimine neden olduğunu ifade etti.
”KIRILMAYA EN YAKIN SEGMENT”
Prof. Dr. Kutoğlu, geliştirdikleri yazılım aracılığıyla Marmara Denizi’ndeki gerinim değerlerini hesapladıklarını ve Tekirdağ segmentinin diğerlerine göre daha yüksek gerilimde olduğunu vurguladı. “Tekirdağ segmenti, kırılmaya en yakın ve en tehlikeli segment olarak öne çıkıyor. Yaklaşık 50 kilometre boyu olan Tekirdağ segmenti tek başına kırılırsa, 7-7.1 büyüklüğünde bir deprem olabilir. Ancak, 2 parça aynı anda kırılırsa 7.4 büyüklüğünde bir deprem meydana gelirken, 3 segmentin kırılması durumunda 7.6 büyüklüğünde bir deprem olasılığı var.” şeklinde konuştu.
‘ÇOK YAKIN BİR ZAMANDA DEPREM BEKLEMİYORUZ’
Prof. Dr. Kutoğlu, Türkiye’nin karasal alanının büyüklüğüne ve Hazine arazilerinin potansiyeline dikkat çekerek, belediyelerin konut projeleri hazırlamasını önerdi. “Haritaya baktığımızda önümüzdeki 1-2 yıl içerisinde çok yakın bir zamanda açıkçası deprem beklemiyoruz. Bu süreçte kentsel dönüşüme hız verebiliriz. Türkiye’nin karasal alanı, 769 bin kilometrekare. Hazine arazilerinin toplamı 358 bin kilometrekare. 2021 yılında TÜİK’in hazırladığı rapora göre, ikamet edilen konutların toplam sayısı 25 milyon civarında. Bu 25 milyon konutu, yatay bir mimari ile hepsinin müstakil bir ev olduğunu düşünsek, hepsinin 300 metrekare genişliğinde, bol keseden bir hesapla 100 metrekare bahçesi olduğunu düşünsek; bir de her birinin etrafında 5 metre yol payı olduğunu düşünsek; toplam 625 metrekarelik bir parsel yapar. Bunu 25 milyonla çarptığınız zaman da Türkiye’deki tüm konutları ülke geneline müstakil bina olarak yaydığımızda, 15 bin kilometrekare bir alan yapar. Türkiye’nin toplam yüzölçümünün yüzde 2’si, Hazine arazilerinin ise yüzde 4’ü eder” diye konuştu.
‘MÜSTAKİL EV İÇİN YETERLİ ALAN VAR’
Belediyelerin konut projeleri hazırlaması gerektiğini ifade eden Prof. Dr. Kutoğlu, şu şekilde açıkladı: “Bu anlamda da Hazine arazilerini bu şekilde alçak, yatay mimaride müstakil konutlar yapmak için bir sosyal proje geliştirebilirler. Bunu da çok hızlı yapabilirler. Ülkemizde bunun için yeterli alan var. Bu riskli konutları rahatlıkla müstakil eve dönüştürebiliriz. İnsanın toprakla güçlü bir bağı var. İnsanı topraktan koparttığınız zaman, ruhen de birtakım sorunlar çıkabiliyor. Amerika’da insanların yüzde 88’i, İngiltere’de yüzde 85’i, Polonya’da yüzde 80’i, Fransa’da yüzde 69’u müstakil evlerde yaşıyor. Bu oran bizde sadece yüzde 24. Aslında bir öğretilmiş çaresizlik yaşıyoruz. Anadolu kültürünün geleneğinde de müstakil evlerde yaşamak var. Ama nedense bu sonradan değişmiş ve apartman kültürü oluşmuş. Bu şekilde ülkemiz coğrafyasını efektif kullanır, yatay mimariye geçer, Hazine arazilerinde bahçeli konutlara geçersek; deprem konusunu ülkenin gündeminden çıkartmış oluruz.”